Türk Sineması’nda Büyülü Gerçekçiliğin İzleri

Paylaş

Yazar: İbrahim EREN
Maltepe Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Radyo, TV ve Sinema Tezli Yüksek Lisans Programı Öğrencisi




Büyülü Gerçekçilik Sanat Akımı


Büyülü Gerçekçilik, gerçek ve fantastik unsurları bir arada kullanarak farklı bir gerçeklik deneyimi sunan bir sanat akımıdır. Latin Amerika'da 1960'larda patlama yapan bu akımın ilk çıkış noktası Avrupa'dır. Bu akım edebiyat, resim, sinema ve tiyatro gibi sanat dallarında kendini var etmiştir..

Büyülü Gerçekçilik, gerçeküstücülükten farklıdır ve gerçekle fantastiği bir arada kullanır. Gerçekle ilişkili olup farklı gerçeklik deneyimleri yaşayan insanların bakış açılarını kullanır.

Büyülü Gerçekçilik terimi, Alman sanat eleştirmeni Franz Roh tarafından 1925 yılında ortaya atılmıştır. Bu akım, savaş sonrası Almanya'da yaşanan hayal kırıklığı ve endişe duygusundan kaynaklanmaktadır. Latin Amerika'da popüler hale gelen bu akımın kökeni Avrupa'ya dayanır. Başlangıçta Almanya'da yaygın olsa da daha sonra diğer Avrupa ülkelerine ve Kuzey Amerika'ya da yayılmıştır Latin Amerika'da ise özellikle yazarlar arasında popüler olmuştur. Büyülü Gerçekçilik, Gerçeküstücülükten farklı olarak halkların özgün uzamlarını kullanarak evrenselliğe ulaşmaya çalışır ve İspanyol barok geleneğinden de etkilenir. Latin Amerika'nın kültür çeşitliliği, Kolomb öncesi döneme ait kültürel unsurlar ve doğaüstü unsurlar Büyülü Gerçekçilik eserlerinin önemli özellikleridir.

Büyülü Gerçekçiliğin Türkiye’deki belki daha doğru bir ifade ile Anadolu topraklarındaki yansımasına bakacak olursak; İslam öncesi Türk kültürü ile İslamiyet'in harmanlanmasıyla ortaya çıkan Anadolu’daki melez kültürde, Gök Tanrı inanışından gelen ayinler ve İslami etki bir arada görülür. Özellikle Türk halkı ya da daha doğru bir ifade ile Anadolu Halkları, doğaüstü unsurların ve mistisizmin kesiştiği melez bir kültürde yaşamaktadır. Bu durumun sonucunda, gerçek hayatta bile inançlar büyülü gerçekçiliğin içinde yaşanır. Dede Korkut hikâyeleri, halk destanları ve masalları özellikle Türk edebiyatında büyülü gerçekçiliğe zemin hazırlamıştır. Büyülü gerçekçiliğin Şamanizm ve İslamiyet etkisiyle Anadolu'da oluşan bazı ayin ve inanışlarla ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Türk edebiyatında büyülü gerçekçiliğin en güçlü temsilcilerinden biri Latife Tekin'dir. Türk edebiyatında Büyülü Gerçekçilik, Şamanizm ve Dede Korkut hikâyelerinden etkilenerek masalsı özelliklerle şekillenmiştir. Onat Kutlar'ın "İshak" adlı eseri ve Nazlı Eray'ın öyküleri, Türk edebiyatında büyülü gerçekçilik örnekleri olarak bilinir.


Büyülü Gerçekçilik ve Türk Sineması

Büyülü Gerçekçiliğin, dünya sinemasında en dikkate değer ve erken dönem örneği olarak Mario Vargas Llosa’nın 1972 tarihli “A Very Old Man with Enormous Wings” adlı hikâyesinin Şilili yönetmen Raúl Ruiz tarafından 1993 yılında “The Old Man With the Wings” adlı bir filme uyarlanmasını gösterebiliriz. Dünya sinemasında birçok film, Büyülü Gerçekçilik akımının özelliklerini taşımaktadır. Bu filmler arasında "Pan’ın Labirenti", "Pi’nin Yaşamı", "Koku", "Like Water for Chocolate", "Being John Malkovic", "Amelie", "Big Fish" ve "Time of the Gypsies" gibi örnekler sayılabilir.



Türk sinemasında ise Atıf Yılmaz, Zeki Öktem, Yılmaz Güney, Ali Özgentürk ve Şerif Gören gibi yönetmenler büyülü gerçekçi unsurları filmlerinde kullanmışlardır. Atıf Yılmaz, toplumsal gerçekçi filmlerinin yanı sıra fantastik, gerilim, macera ve komedi türlerinde de eserler vermiştir. "Aaahh Belinda" ve "Arkadaşım Şeytan" gibi filmlerinde düşle gerçeğin bir arada kullanıldığı hikâyeler anlatmıştır.

Ezel Akay, Reha Erdem ve Onur Ünlü gibi Türk sinemasının önemli yönetmenleri Büyülü Gerçekçilik özellikleri taşıyan filmler yapmışlardır. Ezel Akay'ın ‘Neredesin Firuze’ ve ‘Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?’ filmleri, Reha Erdem'in insanları takip eden bir lanet ve öze dönme çabası gibi özellikler içeren filmleri, Onur Ünlü‘ nün Güneşin Oğlu filminde Fikri Şemsigil karakterinin ruhunun özgür kalması ve bedenden bedene gezmesi; hayal gücünün sınırlarını zorlayan, izleyenlerin gerçeklik algısıyla oynamayı seçen hikayesi ve sinematografisi bu akımın özelliklerini taşımaktadır.

Türk Sineması ve Büyülü Gerçekçilik arasındaki ilişki hakkında akademik çalışma neredeyse hiç yoktur. Bu yazının bir diğer amacı da; Türk sinemasında büyülü gerçekçilik akımını temsil kabiliyeti en güçlü film olarak kabul edilen ‘Sen Aydınlatırsın Geceyi’  filmi üzerinden Türk Sinemasında Büyülü Gerçekçilik üslubuyla yaratılan filmlerin varlığı ve özelliklerini ortaya koymaktır. Onur Ünlü’ nün ‘Sen Aydınlatırsın Geceyi Filmi’ni Türk sinemasında büyülü gerçekçi stilin film boyunca hâkim olduğu belki de tek ve en güçlü örnek olarak gösterebiliriz.



Filmde insanların yüzünde sürekli bir endişe ve hayatın içinde sıkışmışlık hissi görülür ve siyah beyaz formatı da bu atmosferi daha da derinleştirir. Filmin taşra dokusu, siyah beyaz formatı, çizgi roman estetiği ve kahvehane kültürü öğeleri gerçekçi kısmını oluşturur. Filmin büyülü gerçekçi stilini ise karakterlerin doğaüstü güçlere sahip olması oluşturmakta; örneğin filmdeki ana karakter Cemal'in süper gücü; duvarların arkasını görebilme ve içinden geçebilme yeteneği…

"Sen Aydınlatırsın Geceyi" filminde doğaüstü güçlere sahip karakterler ve bu güçlerin özellikle nasıl kullanıldığı önemli bir noktadır. Zira bu güçlerin kullanımı onları fantastik kahramanlar olarak sunmaktan çok sıradan yaşamlarının gündelik ihtiyaçları noktasında sıradışı üstün özellikleri kullanan sıradan insanlar gibi sunmasıdır. Zaten büyülü gerçekçiliği fantastik kurmacadan ayıran en önemli nokta da bu değil mi? Filmdeki karakterlerden biri olan kitapçı kızın (Defne) zamanı durdurma gücü olduğu da görülmektedir. Dev Nazım karakteri korkunç devliğinin yanı sıra, hem sıradan bir esnaf hem de kadın erkek ilişkileri hakkında yaptığı yorumlarla çok naif bir kişilik sergiler.  Filmde ayrıca saydamlaşmış bir güvenlik görevlisi de görülür. Filmde yer alan sahnelerden biri, Cemal ve Yasemin'in şehrin üzerinde uçtuğu sahnedir. Bu sahne bizi tüm yaşananların hayal mi gerçek mi olduğu noktasında şüphede bırakır. Büyülü gerçekliğin en büyük illüzyonlarından biri de bu değil midir; az önce gördüklerimiz hayal miydi gerçek mi?