Küresel ortalama sıcaklık değerinin sanayi öncesi döneme göre 1.1ºC artmış olması buzulların erimesine, deniz suyu seviyesinin yükselmesine ve yıkım gücü yüksek fırtına, sel, kuraklık ve benzeri ekstrem hava olaylarının daha sık meydana gelmesine neden olmaktadır. İklim değişikliğinin tetiklediği bu felaketlerin pek çok yıkıcı çevresel, sosyal ve ekonomik etkileri vardır. Biyoçeşitliliğin yok olması, erozyon, fakirlik, açlık, hastalık, temel eğitim ve sağlık hizmetlerine yeterli erişimin olmaması, artan eşitsizlikler ve milyonlarca insanın göç etmek zorunda kalması bu etkiler arasında sayılabilir.
1987 yılında Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu, sürdürülebilir kalkınmayı gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmelerini tehlikeye sokmaksızın bugünün ihtiyaçlarını karşılayabilen bir kalkınma şekli olarak tanımlamıştır. İklim değişikliği ve sürdürülebilir kalkınma arasında belirgin bir ilişki vardır. Her iki olgu da toplum ve çevre üzerinde derin etkilere sahiptir. Sürdürülebilir kalkınma, iklim değişikliğinin yukarıda ifade edilen yıkıcı etkilerini hafifletmeyi ve bu etkilere uyum sağlayabilmemizi amaçlar. İklim değişikliğinin doğurduğu sonuçlar kalkınmanın önünde bir engel teşkil eder ve bu sorunun çözümü noktasında sürdürülebilir kalkınma kritik bir öneme sahiptir.
Sürdürülebilir kalkınma sosyal, ekonomik ve çevresel boyutları olan bir kavramdır. 2015 yılında Birleşmiş Milletler, 2030 yılına kadar gerçekleştirilmesi planlanan 17 sürdürülebilir kalkınma hedefi belirlemiştir. Bunlar arasında yer alan 13 numaralı hedef, iklim değişikliği ve bunun etkilerine karşı bir eylem planı sunmaktadır. Konulan bu hedef ile, iklim değişikliği kaynaklı felaketlere karşı uyum sağlama becerisinin arttırılması; iklim değişikliği ile ilgili alınması gereken önlemlerin ilgili kanun ve yönetmeliklere entegre edilmesi, iklim değişikliği ve etkileri hakkında kamuoyunun bilgilendirilmesi ve farkındalık yaratılması amaçlanmaktadır.